ERZURUMUN YÜZLERİ
İlk Mevlid-i Şerif'i Yazanlardan Hak Aşığının Erzurumlu Olduğunu Biliyor Musunuz?
Erzurumlu Mutasavvıf Halk Şairi Zikri!
Alvarlı Efe Hazretleri: "Her şair kendi zannınca İnci dizmektedir ama içerisine ham boncuk koymaktan da kurtulamamaktadır. Ancak Abdulgani Efendi'nin incileri içerisinde hiçbir kimse hiçbir ham boncuğa rastlayamaz."
Şiirlerinde Zikri mahlasını kullanan mutasavvıf halk şairi ve Erzurum'un manevi mimarlarından olan Abdulgani Efendi, 1876 yılında o zamanlar Erzurum'un Narman ilçesine bağlı olan 1926 yılından sonra da Erzurum'un Oltu ilçesine bağlanan eski adıyla Ardos yeni adıyla Çamlıbel köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini köyünde alan Abdulgani Efendi, Erzurum'un manevi alanda önemli isimlerinden ve Rufai tarikatı şeyhlerinden olan Sanamerli Hacı Ahmet Baba'nın tekkesinden nasibini almış ve ona intisap etmiştir. Abdulgani Efendi, bir şiirinde bunu şöyle ifade etmektedir:
Bi'l-kûlli olsalar irşat kamu mahluk bu âlemde,
Hayal zerreden ancak benim bir kuru ahımdır,
Bu Zikri İstiyor himmet gece gündüz ediyor gayret,
Sanamer'de Hacı Ahmet benim ali-penahımdır.
Sanamerii Hacı Ahmet Baba'nın vefatından sonra onun halifesi olan ve Sanamer'den ayrılan Abdulgani Efendi, Erzurum'un değişik köylerinde imamlık yapmış ve her gittiği yeri feyziyle aydınlatmış, bildiklerini çevresindekilere aktarmış bir gönül eridir. İrşat vazifesini yerine getirmek için ömrünü bu uğurda harcamış Hak âşığı büyük bir zattır.
Zikrî nükteleri nettin n'eyledin.
Ahvali esrarı izhar eyledin,
İhvanlara cevher ihsan eyledin.
Kıymetini bilip alanlar var mı?
Aldığı eğitimle tefsir, hadis, fıkıh ilimlerinde oldukça derin bilgiye sahip olan Abdulgani Efendi, şiirlerinden de anlaşılacağı üzere tasavvuf ilminde de devrinin en önemli simalarından biri olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında eşini ve oğlunu kaybettikten sonra Sanamer'den ayrılarak Erzurum'un Canören, Küçükgeçit, Tebrizcik, Ağaver ve Çiftlik köylerinde imamlık yapmıştır. 1935 yılında şu an kabr-i şeriflerinin bulunduğu öznü (Beypınarı) köyüne yerleşmiş ve vefat edinceye kadar burada yaşamış ve imamlık yapmıştır. Burada birçok öğrenci ve mürit yetiştirmiştir.
Soyadı kanunu çıktıktan sonra Oğuz soyadını alan Abdulgani Efendi, ilk eşinin ölümünden sonra iki kez evlenmiş ve bu evliliklerinden beş çocuk sahibi olmuştur. Abdulgani Efendi 63 yıl ömür sürmüş ve 1939 yılında Öznü köyünde vefat etmiştir. Onun manevi feyzinden istifade etmek isteyen Çiftlik, Tebrizcik ve Öznü köylüleri Zikri hazretlerini kendi köylerine defnetmek için çaba göstermişlerdir. Abdulgani Efendi, Öznü köyünde defnedilmiştir. Müritlerinden Vehbi Efendi'nin yaptırdığı mezar taşı sonradan yeşil boya ile boyanmıştır.
Abdulgani Efendi'nin mezar taşında şunlar yazılıdır
Hûve'l-hayyü 'l-baki
Lailahe illallah Muhammedûn resulullah
El-merhumü'l mağfur Narman'ın Ardos köyünden Tarikat-ı Rıfai hulefasından Öznü imamı Şeyh Abdulgani Efendi'nin ruhu için el-Fatiha
Ağustos Rumi 1355
Mezar taşının iç kısmında ise:
Müznib-i bi-çareyim derdime derman ey Huda
Sen keremler kânısın etme lûtfundan cüda,
Geçti dünya geldi uhra oldu can tenden cüda
Kıl şefaat destgir ol ya Muhammed Ahmeda
Der-i dergâhına geldi bu Zikri kemter geda
Kabrin yan tarafında:
Dilimde tevhidin ya Rab, Bihamdillah bu ihsana, Bu cim-i üryanım tozu, Yol oldu vuslat-ı yâr
Zikri'nin Eserleri
Abdulgani Efendi hem imamlık vazifesi hem de tarikat ehli bir zat olması dolayısıyla dini ilimlerde kendini çok iyi yetiştirmiş ve devrinin önder isimlerinden biri olmuştur. Zikri'nin Yasinü'l-Kübra ve Salik-i Rufaiye Nasihatler adlı eserlerinin yanı sıra bir Mevlid-i Şerif'in girişine yazılmış bir elifname ile Süleyman Çelebi'nin mevlidinden önce yazılmış ve yakınları tarafından ait olduğu iddia edilen kısa bir Mevlid-i şerif vardır ki bu eserde Zikrî veya başka bir mahlas geçmemektedir. Yakınlarından aldığımız bilgiler ve eserin dil özelliklerini de dikkate alarak bu mevlidin Zikrî'ye ait olduğuna kanaat getirdik. Ayrıca kendi el yazısı ile yazdığı dualar ve dinî bilgiler içeren birkaç el yazması eserine de ulaşabildik.
Zikri'nin Şiirleri
Abdulgani Efendi'nin bütün şiirleri, tasavvuf, nefis terbiyesi ve çevresindeki insanları aydınlatmak, onlara derunundakileri göstermek ve içinin yangınını bir nebze olsun hafifletmek için kaleme alınmış gönül sözleridir.
Şiirlerindeki tasavvuf ağırlığı onun şiir yazamaya tasavvufla tanıştıktan sonra başladığının bir göstergesidir. Şiirlerinin tamamında Zikrî mahlasını kullanır. Bir şiirinde bu mahlasın kendisi tarafından seçilmediğini ve Zikriya mahlasının kendisine verildiğini anlatır.
Bu fakir Abdulgani mahlası verildi Zikriya.
Şüphesiz halk eyleyen anı Cenaba Kibriya,
Çok cefalar çektiler bundan mukaddem evliya.
Cümleye malum ki her esrara irfandır gönül.
Abdulgani Efendi'nin şiirlerinin toplu bir şekilde yer aldığı eseri yoktur. Bu çalışmaya aldığımız şiirleri ise Prof. Dr. Dilaver Düzgün un, "Erzurumlu Mutasavvıf Halk Şairi Zikri" adlı makalesinde kullandığı ve Abdulgani Efendi'nin müritlerinden olan Mehmet Karagöz'e ait el yazması defter, yine aynı şahıstan temin edilen Zikri'nin el yazması olan 11 şiir, öznü köyü sakinlerinden Hacı Sim Kadıoğlunda bulunan Zikrî'ye ait bir cönkte bulunan şiirlerdir.
Bu el yazması eserler incelenirken şiirlerin yazıldıklarında bazı değişikliklere uğradıkları tespit edildi ve her üç metinde ortak olan şiirler üzerinde karşılaştırmalı okumalar yapılarak en doğru şekle ulaşılmaya çalışıldı. Kendisine ait olduğu şüphe edilen şiirler ile elimizdeki nüshalarda okunması mümkün olmayan birkaç şiirini bu çalışmamıza dâhil etmedik.
Zikrî'nin şiirlerinin toplu bir şekilde elimize ulaşmaması nedeniyle şiirlerinin tamamı burada yer alanlar kadardır diyemeyiz. Bu konuda Prof. Dr. Dilaver Düzgün ün çalışmasında ortaya koyduğu fikrin doğru olduğu kanaatindeyiz. 'Bir şiirinin 'Besmeleyle başladım divanıma ben ihtida' biçimindeki ilk dizesinden ve bir başka şiirindeki Ey didelerim defter-i divanıma bir bak' dizesinden şairin geleneğe uygun bir divan tertip ettiği yahut bunu gerçekleştirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Biz de şairin bir divanı olduğu kanaatindeyiz. Abdulgani Efendi'nin müritlerine ve sevdiği insanlara yazdığı mektuplarda şiirlerinin olduğu ve bunların o insanların yakınları tarafından saklandığı Zikri hazretleri ile ilgili görüşmeler yaptığımız kişiler ve yakınları tarafından iddia edilmektedir.
Bu çalışmada ulaşabildiğimiz 53 şiiri ile kendisine ait olduğu kanaatine vardığımız bir mevlidine yer verdiğimiz Zikri'nin Türk tekke şiiri ve halk şiiri geleneklerine oldukça hâkim olduğu görülmektedir. Şairimiz şiirlerinde hece vezninin çeşitli kalıplarından örnekler vermiştir. Şiirlerinden bir kısmının biçim ve dil özellikleri onun klasik şiire de aşina olduğunu göstermektedir. Şiirlerinde murabba, divani ve koşma biçimlerinin çokça kullanıldığı dikkati çekmektedir.
İçerik bakımından Zikrî'nin şiirlerinin en güzel tanımını Alvarlı Efe Hazretleri yapmıştır. "Her şair kendi zannınca İnci dizmektedir ama içerisine ham boncuk koymaktan da kurtulamamaktadır. Ancak Abdulgani Efendi'nin incileri içerisinde hiçbir kimse hiçbir ham boncuğa rastlayamaz."
Abdulgani Efendi'nin şiirleri birer söz hâzinesidir.
Her şiiri bir öğretinin ve bir hikmetin temel ilkelerini, felsefesini aktarma ve yayma idealine hizmet etmek için yazılmış şiirlerdir. Bu şiirlerin hiçbirinde maddi şöhret ve şairlik hissi yoktur. Tasavvufun mahviyet anlayışı ve tevazu ilkesi her kelimeye sirayet etmiştir. Abdulgani Efendi'nin her şirinin bir mesajı vardır. Bu mesajların kuru bir dille değil estetik bir algıyla sunumu ham boncuksuz incilerdir.
Abdulgani Efendi'nin şiirlerinin bir tasavvufi terbiye çerçevesinde mesaj olarak oldukça yoğun bir içeriğe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Şiirlerinin hemen hemen tamamı ilahi aşkla yoğrulmuş Allah sevgisinin en üst noktaya yerleştirildiği, Allah aşkından öte her şeyin bir masivadan ibaret olduğu, bu nedenle dünyanın müminler için sadece onu hapseden bir kafes olduğu, lirik bir söyleyişle Zikrî'nin şiirlerinde ifadesini bulmuştur.
Nefis terbiyesi, mahviyet duygusu. Allah'tan gayrının boş bir heves olduğu bir mürşid-i kâmil duyuşuyla Abdulgani Efendi'nin şiirlerinde ortaya konulmuştur. Zikri, bu dünyanın cefasından kurtulmanın mümkün olmadığını ancak Allah'ın zikriyle gönüllerin sefa bulacağını ve varlıktan soyunup Rabbe kavuşmanın gece gündüz durmadan Allah'ı zikrederek mümkün olacağını anlatır. Zikri'nin şiirlerinin her bir dizesi tarikat yoluna girmiş salikin derununa hitap eder ve adeta fenafillaha ermenin uzun ve çileli yolunu çizer. Şiirlerinde Allah, peygamber efendimiz, mahşer, zikir, takva, züht, cennet, cehennem gibi dinî ve tasavvufi kavramların sıklığı dikkat çekicidir. Zikri'nin şiirlerinde ayetlerden, hadislerden iktibaslara sık sık rastlanır. Dinî ve tasavvufi sözlerden alıntılar ile telmihler sıkça başvurulan edebî sanatlardır.
Şiirlerinde oldukça sade günlük konuşma diline yakın gösterişsiz bir ifade fakat çok güçlü ve çok etkileyici bir üslup vardır. Tasavvufi etki ve bazı şiirlerdeki ayet ve hadis iktibaslarının yoğunluğu o şiirlerdeki dili ağırlaştırmıştır. Zikrî'nin her şiiri onu okuyanın gönlüne hitap edecek bir duygu yoğunluğu, kulağına hitap edecek bir söyleyiş güzelliği taşımaktadır.
Kesilmez aşinan gönlü her kim yâre yâr olsa
Kim gelirse kalır mihman muhibbi hanedan olsa
Kemal ehli kemalinde muhakkak kıl u kal olmaz
Vücudun râh-ı Hakk'a bezleder her ne zaman olsa
Görünmez çeşmine canı olan âlem muhabbetten
Sakınmaz kendini bir dem heman ol tig-i mihnetten
Canana can eder işar usanmaz Hakk'ı sohbetten
Yanar aşk oduna her dem zahir eğer nihan olsa
Meşakkat görse bir abid geçer mi zühd ü takvadan
Kıraat eyleyen âlim usanır mı o manadan
Hakikate eren arif dem urmaz kuru davadan
Görünmez çeşmine zerre dolu hazne cihan olsa
Gözün aç Zikriya gör kim ki sensin âlem-i sugra
Vâkıf ol sen bu esrara bulasın nice bin mana
Bülbül ol var o gülistana deresin gül-i rana
Acep mi maksuda ermek her seher ah u figan olsa
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Erzurum'un Yüzleri Zikri, Prof.Dr.Sedat Adıgüzel
{{item.IsimSoyisim==' '?"Kayıtsız Kullanıcı":item.IsimSoyisim}}
{{tariheCevir(item.KayitTarihi)}}{{item.YorumMetni}}