ERZURUMDA RAMAZAN
Naim Hoca'nın İmam, Raci Alkır'ın 'İşfe' lenayı' Okuduğu Teravihler!
Erzurum'da Eski Ramazanlardaki Teravihler!
Ellerde lüks lambalarıyla gidilen teravihler...
Eski Ramazanlarda elektrik olmadığı için teravihe gidenler, evlerinde yaktıkları fenerler veya lüks lambalarıyla camiye giderlermiş. Böylece sokak aralarının karanlığında uğursuz işlerden de emin hale gelinirmiş. Zaten Osmanlı zamanında da teravihe fenersiz gidenler, kuşku duyulduğu için zaptiyeler tarafından tutuklanırlarmış. Camiler, iri mumlarla aydınlatılırmış, evlerinden lüks lamba ile gelenler de lambalarım camideki uygun yerlere yerleştirince camideki aydınlatma üst düzeye çıkarmış. Zamanla şehre elektrik gelmiş ve camiler de elektrikten nasibini almış.Lala Paşa'nın çok eskiden kalma bir kandil avizesi vardır. Halen kullanılan bu avizenin halka şeklindeki yerlerine, eskiden kandiller geçirilir ve cami öyle aydınlatılırmış. Bir de mihrabın iki yanında çok büyük mumlar varmış ki onlar da son zamanlara kadar duruyordu.
İlk teravih kılınmadan önce yapılan araştırmalar...
İlk teravih namazının kılınacağı gün, özellikle gençler ve orta yaşa yakın olanlar, teravih namazlarını bir önceki yıl hangi camilerde hangi hocaların daha çabuk kıldırdığı, hangi camilerde hatimle teravih kıldırıldığı, teravih öncesi hangi camilerde kimlerin vaaz verdiği konularında araştırma yaparlar. Kimi hatimle teravih kılınan yeri tercih etmek için, kimi de yanlışlıkla hatimle kılman bir camiye gitmemek için bu araştırmayı yapar. Çünkü Erzurum'daki önemli Ramazan geleneklerinden biri hatimle teravih kıldırmaktır. Teravihin ilk kılındığı günden başlayıp her gün bir cüz Kur'an okunarak kılınan bu namaz, herkesin cesaret edebileceği bir tarz değildir. Bunu tercih edenler, dayanıklı olanlardır. Diğerleri bir an önce kılıp ya tezgâhının başına geçmek için, ya da bir an önce arkadaşlanyla buluşup bir kahvehaneye gitmek için, öğrenciler de ertesi gün sınavları varsa, bir an önce çalışmaya başlasınlar diye hızlı teravih kıldıran yerleri tercih ederler. Mesela Şafiiler Camii, en hızlı teravih namazı kıldıran cami olarak halk arasında şöhret bulmuştu.
Erzurum geleneklerinden hatimle kılınan teravih namazları...
Erzurum'da eski yıllardaki Ramazanlarda hatimle teravih namazı kıldırılan camiler arasında Molla Kaya Camii, Ayaz Paşa Camii, İbrahim Paşa Camii, Narmanlı Camii vardı, son yıllarda Gez Mahallesi Camii de bu kervana katılmış bulunmaktadır. Bu camilerden en önemlisi ve halk hahzasında en fazla yer etmiş olanı, Ayaz Paşa Camii'dir. Bu camide Sakıp Danışman, tam kırk yıl teravih namazını hatimle kıldırmış. Bu geleneğini, Erzurum Müftüsü olduğu yıllarda da devam ettirmiş. Sabah namazlarını da yine kırk yıl boyunca evinin yanındaki Zeynel Camii'nde kaldırmıştır.
Naim Hoca, Şeyhler ve Zeynel Camii...
Benim lise çağlarım olan 1970'li yılların sonlan ile fakülte dönemlerim olan 1980'li yıllarda Şeyhler mahallesinde oturuyorduk. O yıllardaki Ramazanlar, yaz aylarına denk geliyordu. Yetmişli yılların ortalarından, 1981-82'ye kadar Şeyhler Camii'nin imamı, Erzurum'un tanınmış şahsiyetlerinden olan Naim Hoca (Naim Gölleroğlu)idi. Rahmetli hocanın geniş bir çevresi vardı. Erzurum'un en sevilen ve saygı duyulan, sohbeti ve vaazları ilgiyle dinlenen şahsiyetlerinden biriydi. Şehrimizin bürokratları da Cuma namazlarını Şeyhler Camii'nde kılarlardı. Cami, onun görev yapağı yıllarda sırf Naim Hocanın arkasında namaz kılmak için hınca hınç dolardı.
Naim Hoca, önceleri vaaz vermezmiş ama bahsettiğim yıllarda Şeyhler Camii'nde vaaz da verirdi. Sonra Zeynel Camii'nde de vaazlarına devam etmiştir. Fakat Hoca'nın asıl mesleği din görevliliği değildi. Naim Hoca'nın asıl mesleği, sık sık vaazlarında veya sohbetlerinde bizzat belirttiği gibi, berberlikmiş. O, bu mesleği icra ederken, Erzurum'un önemli şahsiyederinden olan Alvarlı Efe'nin rahle-i tedrisinden geçerek ondan ders ve feyz almış, onun divanını ezberlemiş, ondan öğrendiklerini yıllar içinde geliştirerek ve medrese tahsili yaparak kendisi de ders verebilecek kadar bilgisini ilerletmiş ve Erzurum medreselerinde dini dersler okutmuştur. İşte bu süreçte Sakıp Danışman'ın tayin etmesiyle imamlık yapmaya başlamıştır. 1960 ihtilalinde imamlık görevinden uzaklaştırılınca sevenleri ona sarraflık mesleğini öğretmişler ve Hacılar Hanı'nda küçük bir dükkân açarak mesleğini değiştirmiş, kuyumculuğa başlamıştır. Bir zaman sonra imamlık görevine tekrar dönünce hem kuyumculuk hem de din görevliliği işini bir arada devam ettirmiştir.
Naim Hoca'nın hem vaazları, hem de teravihi çok beğenildiği için Şeyhler Camii, yaz Ramazanları olmasına ve terlenmesine rağmen yatsı namazında hiç fire vermeden dolup taşardı.
Vaazlarında, dindeki hoşgörü, ahlak, iyi insan olma, insanları aldatmama, hilekâr ve sahtekâr olmama gibi konulara sıkça yer veren Hoca, devletimize, milletimize, bayrağımıza sahip çıkılması gerektiğini belirtir ve sık sık "burada bu namazı kılabiliyorsak, Türk bayrağının dalgalanmasına, onun orada (gönderde) dalgalanmasını sağlayan ordumuza, askerimize borçluyuz. Onlara her daim şükran duymamız gerek. Onlar gece gündüz bu vatanı bekledikleri için bizler yatağımızda rahat uyumakta, namazımızı da burada kaygı duymadan kılabilmekteyiz" derdi. Bunu, bir özel sohbetimizde de aynen tekrarlamıştı. Zaten bu tarz konuşmalarını her zaman yapmayı adeta bir vazife olarak addediyordu.
Gerek dini, gerek ahlaki ve milli konulan anlatırken herkesin anlayabileceği örnekler verir, Sıkça Alvarlı Efe'nin şiirlerinden, gazellerinden, beyitlerinden okuyarak konuya sağlamlık kazandırırdı. İnsan gönlünün öneminden söz eder ve asla gönül kırmamayı, insanı incitmemeyi öğütler ve Alvarlı Efe'nin "Sakın incitme bir canı/Yıkarsın arş-ı Rahman'ı" redifli şiirini sık sık okurdu.
Naim Hoca'run sık sık söylediği Alvarlı Efe şiirlerinden biri de
Hazer kıl kırma kalbin kimsenin canını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme
Tarik-i aşkda bî-çâre-yi hicranı incitme
Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân'ı incitme
Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme
Günahkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme
gazeliydi.
Naim Hoca, yaz sıcağında teravih öncesi vaaz verirken adeta yerinde duramaz, hop oturup hop kalkar, anlattığı konuyla bağlantılı örneklerin yanında mimiklerini de ona göre ayarlardı. Bu sebeple de sıkça terler ve gömleğinin yakasım açar, başındaki imam kavuğunu eline alıp kürsünün üzerine bırakır ve cebinden mendilini çıkarıp terini siler, bir süre durup dinlenir ve derin bir off çektikten sonra devam ederdi.
Anlattığı bir konunun önemini belirtmek için "Müslüman diyerek dikkati konu üzerine toplar ve aynı sözleri bir kez daha tekrar ederdi. Günlük hayatta yanlış işler yapardan "ellem güllem yok!" diyerek uyaran Hoca, herkesin dürüst olmasını, yalandan, riyadan, iftiradan uzak bulunmayı sürekli hatırlatırdı. Doğru sözlülüğün önemini vurgular ve hemen hemen bütün vaazlannda bununla ilgili şu kıtayı okurdu.
Söz bir kantardır, insanı dartar
Güzel söylersen, şerefin artar
Sükût edersen vakann artar
Yalan söylersen ocağın batar
Bütün vaazlarında, cemaatin dikkatini çekmek için "ola uşah Allah görir bülir! (görüyor biliyor)" diyerek Allah'tan hiçbir şeyin gizlenemeyeceğini ifade ederdi. Anlattığı her olayı şiirlerin yanında kıssalarla da süsler ve açıklama yapacağı zaman, "çün- çün" (çünkü) diye başlardı.
Hareretli vaazları esnasında ya eli, ya yüzü mikrofona değince mahfildeki müezzine "Ola Efendi Emi, ben sene demedim mi ambuni(şunu) buradan kaldır diye. Benim mehebbetimi bo- zir! (muhabbetimi bozuyor)" diyerek mikrofonu bir kenara bırakır ve vaazına devam ederdi. Hakikaten de Naim Hoca'mız, tam bir muhabbet ehliydi. Muhabbetin doruğuna çıktığında "Allah Allah" diyerek durur ve sonra kaldığı yerden devam ederdi. Bazen konular birbirine karışınca birden bire durur, "ola uşah nerde galmıştıh" diye sorarak cemaatten yardım isterdi. Cemaat, "Hocam, şu konudan bahsedirdin" deyince Hoca "hah temam" diyerek oradan devam ederdi.
Bazen de namaz vakti yaklaştığında "Efendi Emi, ezen (ezan) ohundi mi" der ve birden bire "uşah yeter, Fatiha" deyip konuyu bitirirdi.
Yeni aldığı evi Şeyhler Camii'ne uzak olduğu için Müftülük'ten evine yakın bir camiye tayinini istemiş, bu süreçte küçük bir mescide görevlendirilmiş ve geçirdiği bir kazada kolu kınlınca, vakit namazlarını dükkanına yakın bir cami olan Zeynel Camii'nde eda etmiştir. İşte o sırada namaz vaktinden bir süre önce camiye gidip de oturunca Zeynel Camii nin imamı Fuat Hoca, "Hocam sana öyle oturmak yakışmaz, çık kürsüye de bir şeyler anlat!" demiş ve Fuat Hoca'nın ifadesiyle "çıkış o çıkış" olmuş 1983'te Zeynel Camıi'ne ataması yapılmıştır. Fuat Hoca'yla birlikte imamlık yapan Naim Hoca, emekli oluncaya kadar bu camide hem Cuma günleri hem de Ramazanlarda teravih öncesi vaaz etmeye devam etmiştir.
Teravih öncesi vaazı bittikten sonra da mihraba geçip teravih namazını kıldırırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse Naim Hoca, kısa ayetleri tercih ederek kıldırdığı için teravih, diğer camilere göre biraz da erken biterdi.
Naim Hoca'nın İmam, Suat Işıklı'nın müezzin, Raci Alkır'ın "îşfe' lenâ"yı okuduğu teravihler...
1980'li yıllarda yine şehrimizin TRT ney sanatçısı Suat Işıklı ile ses sanatçısı Raci Alkır da teravihe Şeyhler Camii'ne gelir ve müezzinlik yaparlardı. Sesinin oktavı oldukça yüksek olan Suat Işıklı, salatü selamlan okurken, adeta bütün cemaatin sesini bastırır, Raci Alkır da "îşfe' lenâ"yı okurken tok sesiyle camiyi inletirdi.
Bir defasında Suat Işıklı ve Raci Alkır'ın yanı sıra caminin müezzini de gelmemişti. Orada bulunan lise çağlarındaki gençler salatü selamlan getirmeye çalıştılarsa da beceremediler. Bunun üzerrne Naim Hoca, "uşahlar siz susun ben okuram" diyerek hem teravihi kıldırdı, hem de müezzinlik yaptı.
Teravihten sonra Naim Hoca, namaza gelen arkadaşlarını alıp evine götürürdü. Zaman zaman babam da bu gruba katıldığından biliyorum ki misafirlerine sadece bir çay içirmek yerine fevkalade iyi ikramlarda bulunurmuş. Fevkalade iyi, hoşgörülü, geniş ufuklu bir insan olan Naim Hoca, Erzurum Ramazanları'nın müstesna insanlarından biriydi. Allah rahmet eylesin.
Teravihlere cematin rağbeti
Ramazan ın ilk birkaç gecesi camiler teravih namazında hınca hınç dolmasına rağmen giderek cemaat sayısında azalma olur. Böylece Ramazan'ın da ortalarına gelinmiş, hatta ilk yirmi günü tamamlanmış olur. İşte bu günlerde kılınan teravihlerde Ramazan'ın gidişine duyulan üzüntüden dolayı elveda ilahileri okunur. Bu elveda ilahileri arasında en bilinenler, Alvarlı Efe'nin elveda ilahileridir.
Elveda şehr-i seâdet gitdi devlet elveda
Elveda şehr-i hidâyet gitdi ni'met elveda
Elveda ey "Rahmeten li'l-âlemîn"den yadigâr indi Kur'ân sende hatm oldu risâlet elveda
Şehr-i Ramazân gider ehl-i îmân ağlar bugün Ehl-i diller gönlüne mihr-i hidâyet elveda
Şensin ıkrâm-ı Hudâ kadrin bilen bulur hüdâ Sende okundu kitâb-ı sırr-ı vahdet elveda
Elvedâ ey şâh-i râh-i Hazret-i Hakk'a vüsûl Cângözü cânâne karşu şehr-i vuslat elveda
Sendedir feyz-i Muhammed iktibas eyler kiram Medheder Kur'an'da Rahman mâh-i rahmet elveda
Camilerdeki cemaat azalması, Kadir Gecesinin idrak edilmesiyle birden bire son bulur ve camiler, ilk teravih gününden bile kalabalık olur. Kadir Gecesi'nde camilerde yer bulmak, neredeyse imkânsızdır. Bazı camilerde Sakal-ı Şeri'in ziyarete açılacağı önceden duyurulduğu için o camilerde adeta üst üste namaz kılınır. Yine o gecede bazı camilerde tespih namazı da kıldırılır. Geriye kalan teravihte de camilerde normal doluluk görürler.
Son yıllarda teravih var mı yok mu, kılınmalı mı kılınmamalı mı, evde mi kılınmalı camide mi tartışmaları teravih namazına bakışları değiştirmedi. Çünkü teravih, bütün şehirlerimizde olduğu gibi Erzurum'da da Ramazan'ın değişmez bir ritüeli olarak kabul edilmektedir. Hepsinden önemlisi teravih, Ramazan kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olarak Ramazan'la özdeşleşmiş durumdadır.
Kaynak: Erzurum, 2013 H. Ömer Özden, Erzurum'da Ramazan
{{item.IsimSoyisim==' '?"Kayıtsız Kullanıcı":item.IsimSoyisim}}
{{tariheCevir(item.KayitTarihi)}}{{item.YorumMetni}}