ERZURUMLU ÜNLÜLER

Doğum Tarihi İle Başlayan Sırlarla Ragıp Karadayı!

Doğum Tarihi İle Başlayan Sırlarla Ragıp Karadayı!
Doğum Tarihi İle Başlayan Sırlarla Ragıp Karadayı!

O Türkiye'nin En Çok Tarihi Filmini Yapan Erzurumlu Sanatçı!

Erzurum'un, her alanda enleri yetiştirdiğini bilmeyen yok! Türkiye'nin en çok tarihi filmini yapan Erzurumlu hemşerimiz Ragıp Karadayı aynı zamanda, tarih filmlerinin çoğunun senaryosunu yazıp yönetmesi ile biliniyor.

Kendi tabiri ile 1950'li yıllarda Erzurum'un kervan geçmez, kuş konmaz bir dağ köyünde dünyaya gelen hemşerimiz, 5 romanı, 2 hikâye kitabı, 2 araştırma kitabı, 24 resimli çocuk hikâyeleri yazıp resimlemiş, son olarak ise 3 romanı okuruyla buluşuyor.

Erzurumlu Ünlüler Sanatçılar Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı Kimdir?

Sanata adanmış bir ömür sürdüren Erzurumlu Karadayı'nın, İlkokulu Beyler ve Otlutepe köylerinde, Ortaokulu Narman'da, öğretmen okulunu Gümüşhane'de, Eğitim Enstitüsünü İstanbul'da okudu. Afyon, Burdur, Erzurum'da çeşitli okullarda öğretmenlik ve idarecilik yaptı.

Milli Eğitim Bakanlığının açmış olduğu temel eğitim müfettişliğini başarıyla bitirdi. Mesleğinin zirvesindeyken ayrılıp, çok sevdiği gazeteciliğe geçti. Vinyetler, karikatürler çizdi, yazılar hazırladı. Karikatürist olarak sarı basın kartı sahibi oldu. Bu arada radyo tiyatroları yazdı, yönetti. TGRT'nin ilk kuruluşunda aktif vazife aldı. Yüze yakın tarihi, kostüme filmler, onlarca dizi, belgesel ve tv programları gerçekleştirdi. Senaryolar yazdı, yapımcılık, genel koordinatörlük, denetlemecilik, yönetmenlik yaptı.

Kendi anlatımları ile doğum tarihi sırlarla dolu. Anne, baba ve diğer yakınlarına doğum gününü sorup tam sağlıklı malumat alamamış. Öyleki, "Bahar mıydı, güz müydü, Koçayı mı, Gücük mü, yoksa Zemheri miydi ne..." diyip bütün mevsimleri ve ayları saymışlar.

Ragıp Karadayı

İlkokula İmam Babanın Bulunduğu Köyde Başlamış...

Hemşerimiz, babasının imamlık yaptığı köyde ilkokula başlamış. İlkokul döneminde hiç unutmadığı bir hadisi şöyle aktarıyor, "İkinci sınıfa gidiyorum. Uzun kış günlerini geride bırakmıştık. Hasretle beklediğimiz baharla birlikte bizler de keyifleniyorduk. Karlar, billurdan damlacıklar oluşturarak eriyor, dereler, çaylar şelaleler oluşturarak coşuyor, uçsuz bucaksız çayırlar sarı mayıs çiçekleriyle donanıyordu. Bir haber; "gezimiz var..." Komşu köyün okuluyla Karagöl denilen yerde buluşup dostluk, kardeşlik, arkadaşlık hislerimizi, duygularımızı geliştirecektik.

Günlerce bu güne hazırlandık. Annelerimiz keteler, börekler, çörekler pişirmiş, yumurta haşlamışlardı. Sabahtan beri elimizde yiyecek çıkınlarımız gruplar halinde yürüyorduk. Düşe kalka geçtiğimiz sarp keçi yolları bazen sel yarıkları içinde kayboluyor, bazen yemyeşil çayırlarda devam ediyordu. Kılavuzumuz köyün bekçisi Ali Dayıydı. Vakit vakit pamuk yumağı bir bulutun gölgesinde, bazen sarı oklarını bütün kuvvetiyle üzerimize diken güneşin altında ilerliyorduk. Alışıktık bu hayata, bize hiç zor gelmiyordu. Hafif esen rüzgâr da olmasaydı terden sırılsıklam olacaktık. Nihayetsiz mor bir kubbeyi andıran dumanlı gökten sonsuzluğun geçmiş saatlerini hatırlatan kuş cıvıltıları çocuk seslerine karışıyor, karşı yamaçlarda yankılanıyordu. İçimiz kıpır kıpır olsa da iyice yorulmuştuk. Omzumdaki çıkın gittikçe ağırlaşıyordu. Kendi kendime:

Erzurumlu Ünlüler Sanatçılar Ragıp Karadayı

"Keşke biraz dinlensek" dedim.

Çok sessiz söylenmeme rağmen sınıf öğretmenim duymuş olmalı ki gülümsedi, zeytuni, kıvırcık saçları altındaki şen çehresi pembeleşti:

- Ne o Ragıp yoruldun mu? diye sordu.
- !!!
Sırtında bu kadar talebenin mesuliyetini taşıyan, pek sevip saydığım bu genç muallime yorgunluğumu söyleyemedim. Başımı öne eğdim.

- Biraz daha gayret! Tepenin başına bir çıkalım, oradan öte Karagöl'e kadar yol düzdür, yeniş, yokuş yoktur, dedi.

Saati tam bilmiyorum, bir müddet daha yokuş yukarı tırmandık. Trabzon lastiklerimin altında ezilen kar çiçekleri, çiğdemler içimi acıtsa da yürüyeceğim bir başka yol yoktu. Düşmemek, uçurumlardan yuvarlanmamak için tutunduğum çalılar, ayaklarımın bastığı yerden kopan irili ufaklı taşlar, kesek kesek topraklar dere aşağı yarışırcasına yuvarlanıyor, çıkardıkları seslerden ürken kertenkeleler; korkularından olsa gerek, sağa sola kaçışıyordu.

Gayet büyük bir taşın yanına gelince öğretmenim unutmamış, beni kastederek:

- İşte Taşın başı çocuklar! dedi.

Dağların tepelerinde hâlâ kar vardı. Aşağılara indikçe alaca karlılık yerini zümrüt yeşili çayırlara bırakıyordu. Eriyen kar suları küçük menderesler çizerek derelere, onlarda daha aşağılarda birleşerek çaya dönüşüyordu. Durmadan esen bahar rüzgârının savurduğu sarı mayıs çiçekleri, kekireler, lâle, yaban haşhaşları, gelincikler ve uzayıp giden ekin tarlaları, derin bir fısıltı içinde bir sağa bir sola dalgalanıyordu. Ürkek gözlerle hocama bakıp hemen bir kayanın üzerine çöktüm. Taşın kalın pürüzlü gövdesine arkamı dayadım. Beni gören çocuklar da çömeldiler. Yanımdakine:

- Hey, Aziz!
- Ne var?
- Şu karşı sisler altında görülen İd mi?

Erzurumlu Ünlüler Sanatçılar Ragıp Karadayı

Aziz, sıra arkadaşımdı. Elini güneşe siper edip gözlerini kısarak "neresi" derken amcasının oğlu Yahya, ağır ve kendinden emin bir tavırla cevapladı:

- Ragıp, bana sor. Memet dadaşımla herk etmeye çok gelmişimdir. Buradan böyle hep dumalı görünür, orası İd... İd...

- Niçin sisli? Çok mu uzak?

- Tabii uzak!
- Nerden biliyorsun?
- 18 Martta babamla birlikte İd'in kurtuluşuna gitmiştik. Güreş vardı. Bardız'lı Nizam pehlivan, Cücürüs'lü Abbas pehlivan gelmişti. Onlar için gitmiştik. Atın terkisinde olsam da çok yorulmuştum, kıçım yara olmuştu...
Yahya'nın öyle demesine elimizde olmadan gülüştük. O da kızdı haklı olarak:
- Ne var, ne dedik ki ele gülirsiz...

Baktım lüzumsuz yere kırgınlık olacak sözü başka tarafa çekmeye çalıştım. O zamana kadar farkında olmadığım çukurları işaret ederek:

- Hey çocuklar bunlar da ne? Bu çukurları da kim kazmış, bizim köylüler mi?

- Hayır!

- Ya ne?...

Başını salladı Yahya. Gizli bir şey söylüyormuş gibi yavaşça:

- Burası mevzidir. Osmanlı dedelerimizle Urusların harp ettiği yerdir, dedi. Elimde olmadan toparlandım, daha başka bir şey sormadım. Zaten mevzu da münakaşa olmadan kapanmıştı.

Serin bir rüzgâr, çiçek kokan baharın fısıltısını çoğaltarak esiyor, yanı başımızdaki koyu yeşil bir şemsiye gibi açılan süpürge otlarını tir tir titretiyordu. Köyümüzün bu yalçın ufuklu, bu boş, bu kayalık, bir tarafı, Karagöl'e giden bu ıssız yol, eskiden mevziymiş, birçok asker kemiklerinin, boş kovanların çıktığını herkes biliyormuş; maalesef ben tesadüfen öğrenmiş oldum."

Erzurumlu Ünlüler Sanatçılar Ragıp Karadayı

Tarihe Olan Merakının Sebebi...

Karadayı, Rus işgali ile Ermeni eşkıyalarının zulmünden bin yıllık ata yurtlarını terk edip hicret edilişinin hazin hikâyelerini dinleyerek büyüdüğünü iletiyor.

Tarihe olan merakını buna bağlayan, hemşerimiz, yaşadığı bir anısını aktarıyor, heyecan dolu bir günün ardından neşeyle eve gittiğini ifade ediyor.

İmam Olan Babasına Müfettişten, 'O Başındaki Ne?'

"Annemin, babamın çok üzgün olduğunu gördüm. Neler olup bittiğini pek merak ediyor, kimseye de bir şey soramıyordum. Hani derler ya; "sevinci kursağında kalma..." Benim de öyle oldu. Sonra öğrendim ki. Biz o günü kırlara gidince köye müfettiş gelmiş. Babam da; "misafir yalnız kalmasın" diye "hoş geldin" demek ve yemeye davet etmek için yanına gitmiş. Başında namaz takkesi varmış. Adam onu görünce küplere binmiş, bağırmış, çağırmış, çocuk azarlar gibi hakaretler etmiş:

"O başındaki ne, o başındaki ne?" diye alabildiğine bağırmasını komşular bile duymuş. Herkes korkusundan sinmiş, bir şey diyememiş. Babama fırsat vermemiş ki köyün imamı olduğunu, camiye gitmeye hazırlandığını anlatsın. Hemen tutanak tutmuş.

Erzurumlu Ünlüler Sanatçılar Ragıp Karadayı

Yarın Seni Karakola Çağırtayım da Gör...

"Seni yarın karakola çağırtayım da gör!" diye tehdit ederek, yemeden içmeden çekip gitmiş. Annem ağlıyor, babam çaresiz. Öğretmenler duymuş olanları. Müfettişe yetişip elindeki şikayet dilekçesini zar zor yırttırmışlar. Babam ve annem o hakareti hiç ama hiç unutmadılar, tabii ben de..."

Erzurumlu Ünlüler Sanatçılar Ragıp Karadayı

Hemşerimiz Okuyup Müfettiş Olur...

Karadayı, eğitimini bitirip milli eğitimde müfettiş olur. Yaşadığı hadiseleri hiç unutamadığını aktarıyor.

Ragıp Karadayı'nın Eserlerinden...

Aşkın Efendisi'ne (Roman)

Menkıbelerle Yaşamak (Dini Hikayeler-Menkıbeler)

Antikacı (Gençlik Kitapları)

Nene Hatun (Roman)

Tarihin Küstüğü An (Roman)

Ayşe İle Ömer Güzel Dinimizi Öğreniyor (Çocuk Kitapları-Hikaye)

Yorumla
Facebook Twitter Telegram Whatsapp Linkedin Pinterest
{{begeni}} {{yorumsayi}}
6 Aralık 2018 21:05
Kullanıcı
{{item.IsimSoyisim==' '?"Kayıtsız Kullanıcı":item.IsimSoyisim}}
{{tariheCevir(item.KayitTarihi)}}

{{item.YorumMetni}}

{{item.BegenSay}}
Oturum Açınız

Yorum yazmak için oturum açmalısınız.

Oturum Aç Üye Ol

Mağazada Çok Satılanlar

Mağaza