ERZURUMLU ÜNLÜLER
Horasan Müftüsü Sıddık Efendi'ye Sorarlar: 'Sinema Helal Mı Haram Mı?'
Erzurum'un Meşhur Horasan Müftüsü Muhammed Sıddık Efendiye Bir Subay Sorar: 'Sinema Helal Mı Haram Mı?
Hatta bir gün rütbeli bir subay, Şeyh Muhammed Sıddık Efendi'ye sinemanın helal olup olmadığını sorar. Cevaben kendisinin sinemayı görmediğini ve bunun için bir hüküm vermesinin yanlış olacağını söyler. Subay, "Arzu ederseniz cezaevinde gösterilen bir filmi seyredelim" der. Film seyredilir. Tarihi bir filmdir ve bazı yerlerde öpüşme sahneleri vardır. Filmi seyreden Şeyh Muhammed Sıddık Efendi, "Sinema yerine göre helal, yerine göre de haramdır. Bu bir alettir. Eğer iyi yerlerde kullanılırsa helal, hatta faydalıdır, ama kötü yerlerde kullanılırsa haram, hatta zararlıdır. Tıpkı insanın dili gibidir. İnsanoğlu eğer dilini iyi olarak kullanırsa faydasını, kötü olarak kullanırsa zararını görür." der. Bu cevap o zamana kadar sinemaya hiçbir yorum katmaksızın haram diyen din alimlerinin cevapları karşısında çok müspet karşılanmış ve takdir toplamıştır.
İhtilal Sürgünü, Horasan Müftüsü Muhammed Sıddık Efendi Kimdir?
Daha ziyade Horasan Müftüsü olarak meşhur olan Taşkesenli Şeyh Muhammed Sıddık Efendi 1914 yılında Erzurum'un Sultan Melik Mahallesi'nde dünyaya gelmiştir.
Babası Taşkesenli Şeyh Ziyaettin Efendi, dedesi ise Şeyh Ahmet Efendi'dir. Annesi Karayazı Erenler Köyü'nden Şeyh İbrahim Efendi'nin kızıdır. Şeyh Muhammed Sıddık Efendi, Şeyh Şahabettin Efendi'nin küçük kardeşi ve aynı zamanda talebesidir. Birinci Dünya Savaşı'nda dünyaya gelen Şeyh Muhammed Sıddık Efendi, henüz iki aylık iken babasını kaybetmiştir. Abisi Şeyh Şahabettin Efendi tarafından okutulan ve yetiştirilen bu Zat'ın tahsil hayatı çok kısa bir zamana rastlamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı akabinde Erzurum'un Rus ve Ermeniler tarafından işgali, ardından İstiklal savaşı ve ailenin tehcir edilmesi tahsilini çok zorlaştırmıştır. Bütün bu ağır şartlara rağmen abisi Şeyh Şahabettin Efendi'nin yanında Farsça ve Arapça başta olmak üzere fıkıh, kelam, hadis, tefsir ve mantık okuyarak icazet almıştır ve aynı zamanda ilk ve ortaokulunu da Erzurum'da okumuştur.
1960 İhtilali Sürgünü
İcazetini alıp ilmini tamamladıktan sonra 1952 yılında müftü olarak Erzurum - Tekman ilçesinde göreve başlamıştır. Burada iki yıl müftülük görevini yürüttükten sonra, Erzurum - Horasan Müftülüğüne atanır. Burada da altı yıl görev yaptıktan sonra kendisine Erzurum Merkez Vaizliği görevi verilmiştir. Böylece Erzurum'da "Horasan Müftüsü" olarak meşhur olmuştur.
1960 ihtilalinde Doğu Anadolu'daki bir çok tanınmış din adamı gibi bu Zat'ta tutuklanarak Sivas'a götürülmüştür. Sivas'ta tutuklu iken beraberinde tutuklu bulunan kişilere daima cemaatle namaz kıldırıp, bir çok kişilere de fıkıh konusunda dersler vermiştir. Buradaki davranışları ve ilmi ile dikkatleri hemen üzerine toplamıştır.
Tekrar Vaizlik Görevi
Altı ay Sivas'ta kaldıktan sonra tekrar Erzurum'a dönen Şeyh Muhammed Sıddık Efendi, bir yandan önceki merkez vaizliği görevini yürütür, bir yandan da Bitlis'te Şeyh Abdurrahman'i Taği Hz.nin torunlarından Şeyh Taha Efendi'ye giderek manevi irşad dersi alır ve bu Zat'tan halife olur.
Görevi esnasında bir taraftan insanları dini açıdan aydınlatırken, diğer taraftan da tarikat yolu ile irşada çalışmıştır. Evinin alt katını medrese haline getiren Şeyh Muhammed Sıddık Efendi, bu gün Taşkesenli Vakfı olarak anılan yerde yüzlerce talebe yetiştirmiştir.
Mezun talebeleri arasında Nakşibendi Şeyhlerinden ve halen Taşkesenli Vakfı müderrisi olan Taşkesenli Şeyh Zeki Hoca Efendi, Tortum eski müftüsü merhum Hafız Yahya Hoca Efendi, halen Erzurum'un fahri vaiz ve müderrislerinden Eşref Hoca Efendi ve Pasinler'in Kevank Köyü'nden Hafız Şuayip Hoca Efendi'dir. 13 Şubat 1985 tarihinde vefat eden Taşkesenli Şeyh Muhammed Sıddık Efendi, Erzurum Asri Kabristanı'nda amcası Muhammed Sırrı Efendi'nin türbesinin yanına defnedilmiştir.
Hikmetli Söz
"Günah Hastalığının İlacı" Tevbe kökünü istiğfar yaprayığla karıştırıp, Gönül havanında tevhit tokmağıyla güzelce dövmeli, İnsaf eleğinden eleyip göz yaşıyla hamur etmeli, Aşk ateşinde pişirip muhabbet balına katarak, Gece ve gündüz kanaat kaşığıyla yemeli...
Kaside
Gurubum geldi ey Saki, bana medle'e görünmez mi,
Ölümüm geldi ey mevla, bana lütfun görünmez mi.
Beni candan usandırdı feleği çarki canbazi,
Acep nesimi hevadan bana zerre görünmez mi.
Gidup meclisi rındande bakıp uzakta kaldım ben,
Atik'ul ğamririhanden bana bir cam uzanmaz mı.
Mecalisi ekabirde kusurun i'tirafınden,
Bağışlanır cürümler hep bana, şefkat uyanmaz mı.
"Herisün Aleyküm" sırrını hatırla ey cana,
Benimde ümmeti olduğuma lütfun yakışmaz mı.
Büyük dergahına tuttum yüzüm Gaffaru Rahzanım,
Bana baran rahmetinden acep bir kıtra yağmaz mi.
Niçün böyle ümitsizlik içinde kaldın Ey Sıddık,
"Öd'uni estecip lekum" senedi kafi gelmez mi...
Münacaat
Hasta halim, dilperişanım meded yarab meded,
Dembıdem artmakta efganım meded yarab meded.
Ahu efganım benim bihad olan isyanıma,
Merdiyuni affi tuttum, el meded yarab meded.
Tövbekarı affedersin, sitredersin cürmünü,
Sahip bikes olanın, el meded yarab meded.
Zalim-u asi olana gösterirsin rahmetin,
Ol zaman meşhud olur lütfun, meded yarab meded.
Nefsi şeytan şerlerinden hem koru bu acizi,
Nazıri didarın eyle, el meded yarab meded.
Kabru mahşerde mizanda hem sıratta kıl delil,
Zat'i pak'i Mustafayi, el meded yarab meded.
Huru ğilman Sıddık'ın canına hiç minnet değil,
Maksadi görmek cemalin, el meded yarab meded...
{{item.IsimSoyisim==' '?"Kayıtsız Kullanıcı":item.IsimSoyisim}}
{{tariheCevir(item.KayitTarihi)}}{{item.YorumMetni}}